Hezarfen Ahmed Çelebi Kimdir?
Müslüman bir Türk bilgini olan Hezarfen Ahmed Çelebi 1609 yılında dünyaya gelerek Osmanlı topraklarında yaşamıştır. (Doğum 1609, İstanbul – Ölüm 1640, Cezayir)
Hezarfen Ne Demek? Farsçadaki “hazar” yani “bin” sözcüğü ile, Arapçadaki “fann” yani “beceri, hüner, teknik” ya da kısaca “fen” anlamındaki sözcüğün birleşiminden geliyor. Yani “bin fenli” demek. Birden fazla alanda uzmanlaşan kişilere verilen bir isim.
Hezarfen lakabına sahip Ahmed Çelebi, 1632 yılında kuşlardan esinlenerek tasarladığı kanatları ile Galata Kulesinden 3 km’lik bir mesafeye uçuş gerçekleştirdiği rivayet edilmiş ve tarihe geçmiştir.
Hezarfen Ahmet Çelebi, 1609 senesinde doğmuştur. Osmanlı Devleti topraklarında yaşamış olan, Müslüman bir Türk bilginidir. Hezarfen ilk uçma denemelerinde 10. yüzyılda yaşamış olan Müslüman Türk bilginlerinden İsmail Cevheri’den ilham almıştır. Cevheri’nin ortaya koyduklarını, bulgularını ve araştırmalarını inceleyen Hezarfen, kuşların uçuşlarını da gözlemleyerek ilerde yapacağı denemelere zemin hazırlamıştır.
Daha sonra yapay kanatlarının dayanıklılık derecesini görebilmek için, İstanbul’daki Okmeydanı’nda çeşitli deneyler yapmıştır. Hezarfen Ahmed Çelebi’nin etkilendiği İsmail Cevheri‘nin, Leonardo da Vinci‘nin uçma çalışmalarında da kaynak ve etki unsuru olduğu sanılmaktadır.
Türk havacılık tarihinde ilk uçmayı başaran kişi
1632 yılında Hezarfen Ahmed Çelebi Yapay kuş şeklinde oluşturduğu bir araçla lodos eserken Galata Kulesi’nden kendini boşluğa bırakarak atlamıştır. Bu şekilde 3358 metre mesafe kat ederek İstanbul Boğazı’nı geçerek ve Üsküdar’da Doğancıların bulunduğu yere indiği belirtilmektedir. Bu uçuş deneyimi ile Türk havacılık tarihinde ilk uçmayı başaran kişi olarak tarihe geçmiştir.
Bu olayı Sarayburnu’nda Sinan Paşa Köşkü’nden seyreden devrin padişahı IV. Murad; Hezarfen Ahmed Çelebi’nin bilgisinden, becerilerinden ve cesaretinden korkması ile Ahmed Çelebi’ye 1 kese altın ihsan etmiş ve “Bu âdem pek havf edilecek bir âdemdir, her ne murad edinse elinden gelir, böyle kimselerin bekası câiz değil” diyerek Cezayir’e sürgün etmiştir (Evliya Çelebi, I, 670).Sürgün olarak gittiği Cezayir’de 1640 yılında ölmüştür.